Hikayelerim

Hiçbir Şey Göründüğü Gibi Değildir!

Eylül ayının 2. haftasıydı. İzmir’e yeni atanmıştım. Karşıyaka’da Bostanlı’da bir ev tuttum. Çarşıya yakındı. Biraz pahalıydı ama oldum olası denizi çok severim. Maaşımdan geriye pek bir şey kalmıyordu. Ama kalanla idare ederim diye düşündüm. Belki ilerleyen zamanlarda özel ders verir, kendimi biraz toparlarım diye düşünüyordum..

Ha bu arada ben öğretmenim. İsmim Cem. Öğretmenliği çok seviyorum. Çocuklarla bir arada olmak, onlara bir şeyler öğretmek beni inanılmaz mutlu ediyor. Hele sabah sınıfa girince hep bir ağızdan ” Günaydın Öğretmenim ” demiyorlar mı, işte o bile her şeye değer. Belki biraz idealist bir öğretmenim. Ama Ata’m bana bunu söylemiş. Onun izinden gitmek bana şeref verir.

Günlerden Cuma idi sanırım. Sabah kalktım, kahvaltımı yaptım. Balkona çıktım, bi sigara yakıp çevreyi seyretmeye başladım.Gün yeni ağarıyordu. Guguk kuşlarının ve denizin sesi birbirine karışıyordu. Tam karşı sıramda bir büfe vardı. Onun tam önünde, üstü başı yırtık, saç ve sakalı karışmış, tahminen 50 yaşlarında bir adam yatıyordu. Karton bir mukavvanın üzerinde, büfenin önünde kıvrılmış yatıyordu. İlk bakışta akşamdan kalma biri gibi görünüyordu. Çok geçmedi, 10 dakika sonra büfe sahibi geldi. Baya yüksek sesle bağırdı adama ve tekmeleyerek kovaladı. Birçok kişi uykusundan uyanıp balkona çıktı, ne oluyor diye. Tabi adam korkuyla koşarak kaçtı.

Ben de giyinip okula gittim. Akşam eve gelince, hafta sonunun verdiği bir keyif vardı. Tamam idealist bir öğretmenim, mesleğimi ve öğrencilerimi seviyorum ama yine de tatilin tadı başka oluyor. O haftanın yorgunluğunu, stresini atıyorsun. Cumartesi günü sabah saat 5 gibi kalktım. Olta takımımı aldım ve balık tutmak için evden çıktım. Karşıya baktığımda, dünkü adamın aynı yerde yattığını gördüm. İlk bakışta biraz garipsedim durumu. Yani neden dayak yediği bir yere tekrar gelsin ki ? Dedim heralde akşamdan kaldı yine. Evi de buralara yakın. Eşi de eve almıyordur belki diye düşündüm. Çok üzerine gitmedim. Gidip güzelce balık tuttum. Kısmetliydim bugün. Tam 2 kilo istavrit tuttum:) Eve geldim güzelce pişirip, afiyetle yedim.

Cumartesi akşamı, eğlenmek için Alsancak’a gittim. 80’ler 90’lar tam benlik. Yahu adamların da reklamını yaptım şimdi ha:) Neyse, gayet güzel eğlendim. Eve geldiğimde saat 02:30 civarıydı. Bir kahve yaptım ve balkona çıktım. Yolun karşısına baktığımda, o adam yine oradaydı. Bu sefer gerçekten meraklanmıştım. Bu adamın kimsesi yok mu ? Bir evi yok mu ? En önemlisi neden her gün aynı yerde yatıyor ? Gidip sormak istedim. Ama açıkçası biraz korktum. Ya bana bir zarar verirse ? Sonuçta tanımıyorum ve bir alkolik gibi görünüyor. O gece içkiyi biraz fazla kaçırmışım sanırım. Uyku tutmadı. Yatakta dönüp durdum. Sonra dışarıdan bağırış sesleri geldi. Koşup balkona çıktığımda, yine aynı büfecinin aynı adamı tekme tokat döverek kovduğunu gördüm.

Bu kez gerçekten üzülmüştüm. Çünkü adam hiç karşılık vermiyordu. Kendi kendime söz verdim. Eğer yarın yine gelirse, bu adamla konuşacağım dedim.

Pazartesi günü sabah kalktım. Her zamanki gibi traşımı olup, kahvaltımı yaptım. Takım elbise mi giyip, balkona sigaramı içmeye çıktım. Yolun karşısına baktığımda, o adam yine oradaydı. Bir an polisi aramayı düşündüm. Ama içimden bir ses bunu yapmamamı söyledi. Sigaramı söndürdüm ve evden çıktım. Adamın yanına gittim. Seslendim, gözünü açıp baktı. Gerçekten çok korkutucu görünüyordu. Açıkçası korkmuştum da. Ama vazgeçmedim. ” Amca gel beraber bi çorba içelim ” dedim. Teşekkür etti ama oradan ayrılamayacağını söyledi. Ben de iyice meraklanıp, cesaretimi de toplayarak, ” Amca buranın sahibi her gün seni dövüyor ama sen yine de geliyorsun. Neden ? ” dedim. Bana baktı ve boşver oğlum dedi. Ben de o zaman şuradan 2 çay, simit ve peynir alıp geleyim dedim. Gittim ve aldım. Dükkanın önünde beraber yedik. Büfenin sahibi gelince bu adamı gördü ve tam saldıracağı zaman araya girdim. Beni takım elbiseli, sinek kaydı traşlı görünce duraksadı. Karışmayın siz dedi. Ben de boşverin gitsin dedim. İhtiyar hızlı adımlarla uzaklaştı.

Bu sefer kararlıydım, bu işi çözecektim. Müdürümü arayıp, öğlene kadar izin istedim. Zaten o gün sabahtan 2 dersim vardı. Diğer arkadaştan rica ettim, benim yerime girdi sağolsun. Bu yaptığımın kötü olduğunu biliyorum. Ama bu işi çözmem gerekiyordu.

Ben de ihtiyarın peşinden gittim. Bir müddet yürüdükten sonra, bir bahçeye atladı. Ben de arkasından tabii. Bahçeye girince gözlerime inanamadım.

Bahçe sandığım aslında boş bir arsaymış. İçeride hurdalar, çöpler vardı. İhtiyar bunların arasınd kuytu bir yer yapmış kendine. Bulduğu tahtaları toprağa çakmış ve içine gazetelerden, kartonlardan bir yatak yapmış kendine.

Çok zayıftı bir görseniz. Yanına gittim ” Merhaba amca ” dedim. Hani yazının başında 50 yaşlarında demiştim ya, aslında zayıf olduğu için öyle bir tahmin yapmışım. Yanına gidince sakallardan arta kalan kısımdi kırışıklıkları daha iyi gördüm.

Beni görünce mahcup bir hal aldı ihtiyar amca. Dedim ” amca burada ne yapıyorsun “. Birkaç saniye konuşamadı. Yere bakıyordu devamlı. İçimden bu adam alkolik olamaz diye düşündüm. Çünkü hani şarapçılar vardır bilirsiniz. Onlar için dünya umurunda değildir. Varsa yoksa şarap içer, sağdan soldan şarap parası dilenirler. Vermeyen olunca sataşırlar. Bu amca onlardan değildi.

Amca susuyordu ama ben neler olduğunu öğrenmeye kararlıydım. Tekrar sordum : ” Amcacım neden burada yaşıyorsun sen ? Kimin kimsen yok mu ”

Amca cevap verdi titreyen bir ses tonuyla : ” Hayır oğlum, kimsem yok. O yüzden burada yaşıyorum ”

Amcanın şivesi gerçekten şaşırtıcı derecede iyiydi. Hani böyle modern amcalar vardır ya, başında fötr şapka, elinde baston, ağzında pipo, kafeteryalarda oturup çayını içip, gazetesini okuyan, işte onlar geldi aklıma birden.

Ben tekrar sordum, tabi amcanın cevaplamasından gaza gelerek : ” Amca ne zamandır burada yaşıyorsun ? Nerelisin ?

Amca yine bir müddet sustu ve cevap verdi : ” Buralıyım, neredeyse 10 senedir burda yaşıyorum ”

” Peki amca ne yiyip ne içiyorsun sen ? ”

” Akşamları çöpleri karıştırıyorum. Yiyecek bir şeyler arıyorum, kokluyorum, bozulmamışsa onları yiyiyoruz. ”

” Yiyoruz derken ? Yalnız değil misin sen ? ”

” Hayır değilim. Benim kedilerim var hem de bir sürü. Akşamları bulduğumu beraber yiyiyoruz. Burada sohbet ediyoruz onlarla. Onlar benim arkadaşlarım ”

Gözlerim dolmuştu. Bir an çöpe döktüğüm artık yemekler geldi aklıma. Ne kadar israf içinde yaşıyor muşuz meğer. Hiç parası, yiyecek yemeği olmayan ihtiyar bir amca bile, çöpten bulduğunu hayvanlarla paylaşıyordu. Böyle şeylerin hep filmlerde, romanlarda olduğunu sanırdım.

” Amca peki senin bir ailen yok mu ? Kimsem yok dedin ama mutlaka karın, çocuğun, kardeşin, akraban vardır ”

” Amcanın gözleri iyice ıslanmıştı. Yaşlar yanaklarına doğru süzülüyordu. Yutkundu ve kısık bir sesle cevap verdi :” Evet var ama.. ”

Ama dedi ve sustu. Onun o halini gördükçe benimde gözlerim dolmuş ve yaşlar dışarı taşıyordu. Hani nasıl derler, insan olduğumu ve ne kadar rahat yaşadığımı anladım o an.

” Ama dedin amca. Eee nerede onlar ? ”

” 10 yıl önce kaybettim onları. ”

Bu kez ben yutkundum. İçim parçalanıyordu. Devamını duymak istiyor muyum diye kendi kendime sordum. Ama evet duymak istiyordum. Belki ona yardım edebilirdim.

” Nasıl yani amca ? Nasıl kaybettin ? ”

” Bundan 30 yıl önce, ilk çocuğumu kucağıma almıştım. Çok mutluydum. Baba olmak tarif edilemez. Karımı da çok seviyordum. O zaman maddi durumlarım da yerindeydi. Mobilyacılık yapıyordum ve iyi kazanıyordum. Yanımda 50 kişi çalışıyordu. İçlerinde en çok Mustafa’ya güvenirdim. O benim sağ kolumdu. Askerlik arkadaşımdı. Ama bana en büyük yanlışı da o yaptı. ”

Bir an duraksadı. Yüzünde hafif bir gerilme oldu. Sinirlenmişti belli. Devam etti.

” Ben ona paramı, eşimi, çocuğumu emanet edecek kadar çok güveniyordum. Ama o bunu hakedecek bir insan değilmiş ”

Bu kez sesi iyice titremeye başladı. Tabi gözlerinden hala yaşlar süzülüyordu.

” Bir gün bir anlaşma için İstanbul’a gittim. Büyük bir işti. Büyük bir markanın mobilya işlerini alacaktım. O anlaşmayı yaparsam, Türkiye’nin en büyük mobilyacıları arasına girecektim. Uçağa atladım ve gittim. Anlaşmayı da yaptım. Ben eşime ertesi gün döneceğimi söylemiştim. Gitmişken İstanbul’da bir gece dolaşmak, boğaz manzarası eşliğinde rakı balık yapmak istedim. Fakat işi alınca, bu mutlu haberi eşim ve çocuğumla kutlamak istedim. İlk uçağa atlayıp İzmir’e döndüm. Bir şişe rakı, yanına hazır mezeler aldım. Suna’ya sürpriz yapacaktım. Eve geldim, sessizce kapıyı açtım. İçeriden Tuna’nın ağlama sesi geliyordu. Hemen yanına gittim, kucağıma aldım. Sonra salona, oturma odasına baktım. En son yatak odasına gittim, kapıyı açtığımda Mustafa ve Suna’yı yatakta çırılçıplak, malum vaziyette gördüm. Bi onlara baktım, bi kucağımdaki Tuna’ya baktım. İkisi de beni görünce kıpkırmızı oldu. ”

” Beni en çok üzen ne oldu biliyor musun ? Diğer odada Tuna ortalığı yıkarcasına ağlıyor, ama Suna içeride Mustafa’yla birlikte. Ya ben Suna’yı o kadar çok seviyordum ki, oğlumun adını bile Tuna koydum ” dedi ve bu sefer hüngür hüngür ağlamaya başladı.

Artık dayanamamıştı. Kim dayanabilirdi ki ? Tarifi yok bu acının, gurur kırıcılığın.. Birkaç dika ağladıktan sonra koluna burnunu ve gözlerini sildi.

” Hiçbir şey demedim onlara biliyor musun ? Tuna’yı aldım ve evden çıktım. Bir otele gittim. Avukatımı aradım ve boşanma davası açmasını söyledim. Ertesi gün avukat beni aradı ve işlerin karıştığını söyledi. Hemen buluştuk. Meğer Suna ona verdiğim vekaletle, tüm şirketimi kendi üzerine geçirmiş. Ayrıca çektiğimiz kredileri de benim üzerimde göstermiş. Zaten ben çekmiştim ama şirketi büyütmek için çekmiştim. Evlerimi ve arabalarımı satıp, kredi borçlarını ödedim. Tabi bu arada boşanma davamız sürüyor.Benim tek amacım, oğlumu o kadının yanına bırakmamak. Borçlarımı ödedikten sonra sadece bir evim kaldı elimde. Onu da sattım ve kiraya çıktım. Mahkeme benim anlattıklarıma inanmadı tabi. Oğlumu da o kadına verdi. Ben hayattan soğumuştum. İntihar etmeyi düşündüm kaç kez ama yapamadım. Kendimi içkiye verdim. Elimdeki tüm parayı bitirdim. Bu sırada eski karım da oğlumu çocuk esirgeme kurumuna bırakmış. Tabi benim sonradan haberim oldu. Ama nereye bıraktığını bana söylemedi ve ben de öğrenemedim. 2 yıl alkolik bir adam olarak yaşadım. Sonra kendi kendime dedim ki, oğlumu bulmak zorundayım”

Anlatırken resmen o günleri tekrar yaşıyor gibiydi. Kızgınlık ve üzgünlük duygusunu aynı anda yaşıyordu. Devam etti :
” Tam tamına 20 yıl geçmişti. Ben günü birlik işlerde çalışıyor, karnımı doyuruyordum. Bazen duvarları boyadım, bazen hamallık yaptım, bazen amelelik. Bu şekilde tam 20 yıl çalıştım. Kazandığım parayı biriktirdim. Neredeyse hiç yemedim. Oğlumu bulmaya kararlıydım. 10 yıl önce şans eseri izini buldum. Çocuk esirgeme kurumunda büyümek, daha sonra sokaklara düşmek, onu çok yıpratmıştı. Bunu görebiliyordum. Hırçın biri olmuştu. Ama ona baktıkça kendimi daha çok suçluyordum. Karşısına çıkmak istedim. Ama cesaret edemedim. Sonra en yakın arkadaşına gittim ve durumu anlattım. Bana söylediği şey şuydu : Amca seni asla görmek istemiyor. Adını bile duyduğunda tahammülü yok. Bunu duyunca daha da kötü oldum. Ona yardım etmeliydim. Ama benden gelecek yardımı kabul etmezdi. O esnada o önünde yattığım büfeyi gördüm. Satılıktı. Gittim ve onu satın aldım. Tabi oğlumun üzerine. Arkadaşıyla halletmiştim durumu. Oğlumun kimliğini getirdi ve hallettim. Tüm birikimim gitmişti ama olsun. Oğlum mutlu olsun ben zaten olurum ”

Boğazım düğümlenmişti. Söyleyecek kelime yoktu. Evlat sevgisi demek ki hiçbir şeye benzemiyormuş. İstemeden de olsa ağzımdan şunlar döküldü :

” Peki amca oğluna ne dedin ? Yani büfeyi kim onun üzerine yapar ki ? ”

Bir an bi tebessüm etti. Çok şaşırmıştım.

” İşte işin en zor kısmı orası oldu. Bunu nasıl yapabilirdim ? Benden geldiğini kesinlikle bilmemesi lazımdı. Burada arkadaşı Yiğit’in hakkını ödeyemem. 5-6 sene önce oğlum bir adamın hayatını kurtarmış. Sokaklarda gezerken serseriler bir adama saldırmış. Bu adamı bıçaklamışlar ve oğlum o sırada oradan geçiyormuş. Saldıranları dövüp, adamı hastaneye yetiştirmiş. Adam bayılmadan önce her şeyi görmüş. Adam kendisine gelene kadar beklemiş başında. Kendisine geldiğinde ise ona borcunu ödemek istediğini söylemiş. Fakat oğlum bir şey istemediğini söyleyerek hastaneden ayrılmış. İşte bu yardımı o adam yapmış gibi gösterdik. Güya adam ölmüş ve mirasını ona bırakmış. Hiç akrabası da yokmuş. Yalan söyledik ama beyaz bir yalan değil mi ? ”

” Peki amca neden sen devamlı büfenin önünde yatıyorsun geceleri ”

Amca tekrar gülümsedi.

” Orası oğlumun ekmek teknesi. Burada hırsızlık çok olur geceleri. O yokken kimse gelip dükkanı soymasın diye bekliyorum. Ömrüm el verdiğince de böyle olacak ”

Bu sevgi ve vefakarlık karşısında söylenebilecek hiçbir şey yoktu. Amcaya para uzattım ama almadı.

” Ben bunları sana bana para vermen için anlatmadım oğlum. Yılların birikimi vardı içimde. Anlattım. Ama lütfen oğluma gidip bir şey söyleme. Bana söz vermeni istiyorum ” dedi

Bir an düşündüm ve mecburen söz verdim..

Fakat içim içime sığmıyordu. Dayanamadım ve büfeye gittim. O adamı buldum. Biraz konuşmak istediğimi söyledim. Tüm cesaretimi toplayıp anlattım her şeyi. Ama kalbim yerinden çıkacak gibiydi. Heyecan ve korku kaplamıştı içimi. Sonunda her şeyi anlatmıştım. Tuna boşluğa baka kalmıştı. Bana sarıldı ve ağlamaya başladı. Tabi bende.

” Babam nerede ” diye sordu. Bende gel benimle dedim ve o arsaya götürdüm. Amca hala oradaydı ve kedilerle konuşuyordu. Sakın deli sanmayın ha. Asla değil. İnsan bazen kendi kendiyle konuşur ya. İşte öyle bir şeydi o da. Tuna babasını görünce koşarak ” Babaaaaaaaam ” diye bağırdı. Yaşlı amca yerinden doğruldu. Birbirlerine sımsıkı sarıldılar. Benim ağlamaktan gözlerimde yaş kalmamıştı. Onların konuşacak çok şeyi var diyerek ayrıldım oradan.

Okula gidecek halim yoktu ve tekrar müdürümü arayıp hasta olduğumu söyleyerek öğleden sonrası için de izin aldım. Eve geldim ve bilgisayarın karşısına geçip, size bunları yazdım. Bu hikaye bana şunları öğretti.

Hiçbir şey dışarıdan göründüğü gibi değildir.
Hayat mucizelere gebedir. Bazen hiç ummadığınız bir anda, hiç ummadığınız şeyleri size yaşatabilir.
Kimseyi dış görünüşüyle yargılamayın…

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu