Hikayelerim

Satılık Bebek Ayakkabısı: Hiç Kullanılmamış!

Ben çay içmeyi çok severim. Çayı da şekersiz içerim. Ama çayı şekersiz içmemin, ” Sevmek çay içmek ise sevilmekte şeker, bizim gibiler çayı şekersiz içer ” sözüyle bir ilgisi yok 🙂

7 Mayıs Cumartesi günüydü. Tokat Zile’nin o sıcak bahar günlerinden biriydi anlayacağınız. Sabah kalktım ve kahvaltımı yaptım. Dışarıda gerçekten güzel bir bahar havası vardı. Evde canım sıkıldı. Biraz yürüyüş iyi gelir diye düşündüm ve dışarı çıktım. Yürürken canım nasıl çay istedi anlatamam. Zile’de tarihi evler vardır. Oralı olanlar yada gidenler bilir. Ara sokaklardan çarşıya doğru yürüyordum. Bir kahvehane gördüm. Bir kahvehane dediğime bakmayın. Aslında sık sık gittiğim bir yerdir. Mustafa abinin kahvehanesi. Nereden baksanız 150 yıllık bir yer. Kahvehanenin önünde hasır iskemleye oturdum ve bir çay söyledim. Çayımı içtim ve çarşıya doğru yürümeye başladım.

Pazar kurulmuştu. Pazarcıların ” Domates 3 kilo 5 lira, patates 2 kilo 5 lira ” diye seslerini duyuyordum. Pazarı gezmeye başladım. Birkaç kilo patates, domates, soğan gibi ihtiyaçlarımı aldım ve geri döndüm. Tam o sırada, bir adam dikkatimi çekti. Bir tabureye oturmuş, önüne bir havlu sermiş, bir çift bebek ayakkabısı koymuş ve bir yazı asmış : ” Satılık bebek ayakkabısı : Hiç kullanılmamış – 10 TL ” diye. Bana çok garip geldi. Siz görseniz eminim size de garip gelecekti. Kafamdan ” Allah Allah neden bu adam bir tane bebek ayakkabısı satıyor ve neden hiç kullanılmamış diye yazmış. Kullanılmış ayakkabıyı kim alır ki zaten ” diye geçiriyordum. Bir an duraksadım. Merakım çok ağır bastı.

Yanında gittim ve ” Abi neden bu ayakkabıyı satıyorsun ” dedim. O ana kadar kafası aşağıya bakan adam başını kaldırdı ve bana baktı. “ İhtiyacım var o yüzden ” dedi. Onu zaten tahmin etmiştim. Ama bir şey söyleyemedim. ” Tamam ben alıyorum ” dedim. Halbuki ne evliyim ne de çocuğum var. Ama dayanamadım ve aldım.

Fakat içimde engelleyemediğim bir merak vardı. “ Abi müsaade edersen sana bir yemek ısmarlamak istiyorum ” dedim. İlk önce karşı çıktı. Ama ısrarlarıma dayanamayıp kabul etti. Onu Tokat Kebabı yapan güzel bir yere götürdüm. Reklam olmasın diye lokantanın ismini vermiyorum 🙂

Siparişlerimizi verdik. Ama içimdeki merak hat safhadaydı. Cesaretimi toplayıp sordum. ” Neden sadece bir ayakkabı satıyorsun ? Neden hiç kullanılmamış diye yazdın ” gibi sorular sordum. Bana baktı ve gözleri doldu. O an numara yapmadığına emin olmuştum. Biraz duraksadıktan sonra anlatmaya başladı.

Bundan 19 yıl önce birini sevdim. Ailesi ilk önce karşı çıktı evlenmemize. Çünkü akıllarında başka biri vardı. Fakat hem benim vazgeçmeyişim, hem sevdiğim kızın ısrarı sonucu, zorda olsa kabul ettiler ve evlendik. Ben köylü bir ailenin çocuğuyum. Anam babam cahil insanlardı. Maddi durumumuz pek iyi değildi. Babam çobanlık yapardı. Annem de birkaç dönüm tarlamızı ekip biçerdi. O şekilde beni okuttular. Ben de memur oldum ve doğup büyüdüğüm ilçeye, yani Zile’ye atandım. Benim için gerçekten büyük bir şanstı bu.

Biz Emine ile severek evlendik. O da ben de bir çocuğumuzun olmasını çok istiyorduk. Ama bir türlü olmuyordu. Gezmediğimiz doktor kalmadı. Ben hem bankalardan, hem eş dosttan yüklü miktarda borç aldım. En iyi doktorlara gittik. Fakat çocuğumuz olmuyordu.

İstanbul’da bir doktora gittik. Birçok kişi o doktoru tavsiye etti bize. Gerekli tahliller yapıldı. Sonuçları almak için doktorun yanına gittiğimizde, sorunun Emine’de olduğunu ve hamile kalmasının mümkün olmadığını söyledi. İkimiz de o an yıkılmıştık. Fakat eşimi o kadar çok seviyordum ki, kendi acımı unutup onu hayata bağlamaya çalışıyordum. Bunun dünyanın sonu olmadığını, gerekirse evlatlık edinebileceğimizi anlattım devamlı. Bu arada başka doktorlara gidebileceğimizi söyledim.

Emine evde devamlı sinir krizleri geçiriyordu. Hafta içi gündüz çalışmak zorunda olduğumdan, ailesi ilgileniyordu onunla. Akşamları da ben. Bu şekilde 2 yıl geçirdik. Bir gün bir arkadaşım bana, İzmir’de çok ünlü bir doktor olduğunu ve bu konularda çok başarılı olduğunu söyledi. Emine’ye bunu anlattım ve beraber İzmir’e gittik.

Yine tahliller, incelemeler yapıldı. Doktorun karşısına çıktık ve bize hayatımızın değişmesine sebep olacak o cümleyi söyledi : Kızım sen anne olabilirsin. Fakat maalesef Ahmet baba olamaz “. Duyduklarımız karşısında şok olmuştuk. Çünkü 2 yıl boyunca biz tam tersini düşünüyorduk. Doktora daha önce olanları anlattık. O da bize bir yanlışlık yaptıklarını, aslında sorunun Emine’de değil bende olduğunu söyledi. İnanmakta güçlük çekiyorduk. Daha sonra gittiğimiz birkaç doktorda aynı şeyi söyleyince, sorunun aslında Emine’de değil bende olduğunu kanıksadık.

O günden sonra Emine’de inanılmaz bir değişim oldu. Sürekli bana kızıyor, tersliyor, çocuğumuzun olmamasının benim suçum olduğunu yüzüme vuruyordu. Halbuki ben 2 yıl boyunca hep onun yanında olmuştum. Çocuğumuzun olmamasının Emine’nin sağlık sorununda olduğunu bilmemize rağmen, o üzülmesin diye evlat sevgisini ve hasretini hep içime atmıştım.

Aradan 2 ay geçti. Evet, benim için eziyet dolu 2 ay. 2 ay sonunda Emine benden boşanmak istediğini söyledi. Hayatımda ikinci kez şok geçiriyordum. Benimle mutlu olmadığını, artık beni sevmediğini, aklında başka biri olduğunu söyledi. Ben de boşanma teklifini kabul ettim ve boşandık.

Boşandıktan 1 ay sonra başka biriyle evlendi. Onları el ele görmek benim içimi daha çok acıtıyordu. Fakat yaşamaktan vazgeçmeyi asla düşünmedim. Bu da benim bir imtihanımdı.

Bu tedavi süreci çok masraflı geçmişti. Bankadan çektiğim kredileri, tanıdıklardan aldığım borçları ödemem gerekiyordu. Bunun için de iki iş yapıyordum. Gündüzleri memurluk, akşamları ve hafta sonları Tokat’ta taksi şoförlüğü yapıyordum. Fakat yine de ödeyemedim borçlarımı. Üzerine de boşanırken Emine benden nafaka ve tazminat istedi. Halbuki gecemin ve gündüzümün olmadığını biliyordu. ” Beni hiç mi sevmedin ” diye kaç gece ağladım bilemezsin.

Kazandıklarımı önce tanıdıklara verdim. İlk olarak onların borcunu ödedim. Fakat bankalar boş durmadı ve beni mahkemeye verdiler. 5 yıl hapis yattım. Hem işimden, hem ailemden oldum. Annem ve babam benim hapse girdiğimi öğrenince dayanamadı. Önce annem, sonra babam vefat etti.

5 yıl sonra hapisten çıktım. ama sabıkalı birine kim iş verir ki ? Çöplerde kağıt, plastik, metal gibi şeyleri toplayıp sattım. Amacım sadece hayatta kalmaktı. Fakat yetmedi. Annem ve babamdan kalan tarladan payıma düşen kısmı sattım. Ama zaten köy yerinde tarlalar çok para etmez. O da bitti. Bir şekilde bugüne kadar geldim.

Yaşadığım gecekonduda satacak bir şey var mı diye bakarken, bu ayakkabıları gördüm. Emine ile evlendikten 2 ay sonra almıştık bu bebek ayakkabılarını. Görünce dayanamamıştık ikimizde. Bugüne kadar satmamak için çok çabaladım ama elimde başka bir şey kalmadı.

O anlattıkça isyan edesim geliyordu benim. Ama bu nasıl bir sabır, nasıl bir yaşama azmi diye de içimden geçiriyordum. Gözlerim dolmuştu. Artık dilimi ısırıyordum ağlamamak için. Ahmet devam etti:

Şimdi sen bu ayakkabıyı aldın ya, içim garip hislerle dolu. Bir yandan seviniyorum, çünkü 4 gün yemek ihtiyacımı karşıladım. Bir yandan da üzülüyorum, çünkü o benim en kıymetli hatıramdı.

Benim gözlerimden yaşlar süzülmeye başlamıştı. ” Ağlama ” dedi bana. Ben bunları seni üzmek için anlatmadım. Aslında neden anlattığımı da bilmiyorum dedi.

Ahmet tam 40 yaşındaydı. Saçı sakalı birbirine karıştığından 60 gösteriyordu. İlk olarak onu aldım berbere götürdüm. Saç ve sakal traşı oldu. İnanmazsınız ama 20 yaş gençleşti. Sonra bir giyim mağazasına gittik. Ona uygun birkaç kıyafet giydirdik. Emin olun 5 yaş daha gençleşti. Hatta onu güldürmek için bir espri yaptım ” Abi biraz daha uğraşsak benden genç göstereceksin ” diye 🙂

Evet, Ahmet şimdi bambaşka biri oldu. Ama iş henüz bitmemişti. O, yaşadıklarını anlattıkça benim içimde hep bir soru vardı : ” Acaba hangi doktor haklı “. Bu yüzden onu alıp, tekrar İzmir’e getirdim. Tanıdığım çok iyi bir doktor vardı. Gerekli kontrolleri yaptırdık ve sonuç : Ahmet’in baba olması için hiçbir engel yok.

Bunu öğrendikten sonra Ahmet abinin gözlerindeki parıltıyı görmeliydiniz. Hani gariban bir çocuğa şeker verirsiniz ve sevinir ya, işte aynen öyle. Zile’ye döndük ve ben şahsi ilişkilerimi kullanarak Ahmet abiye bir iş ayarladım. Bir markette muhasebe sorumlusuydu artık. Gayet güzel bir maaşı vardı.

O sene benim tayinim çıktı ve Denizli’ye geldim. Ahmet abiyle sürekli telefonda görüşürdük. 1 yıl içinde markette tanıştığı bir kızla evlendi. Bilin bakalım ne oldu ? Bir erkek çocukları. Ve ben onlara hediye olarak, Ahmet abiden aldığım o bebek ayakkabısını verdim. O an birbirimize baktık. İkimizin de gözleri doldu. Ama bu kez sevinç gözyaşları vardı yüzümüzde.

Ahmet abi oğlunun adını Cem koydu. Ben bunu beklemiyordum aslında. Ama bana hayatımın en güzel hediyesini vermiş oldu. Şimdi Cem 4 yaşında ve zehir gibi bir çocuk.

Emine’yi merak ediyorsunuz değil mi ? Onu da söyleyeyim. Emine, Ahmet abiden boşandıktan 1 ay sonra evlendiği Ali ile de boşanmış. Çünkü çocukları olmuyormuş. Ali kendisine şiddet uyguladığı için mahkemelik olmuşlar. Şu an ailesiyle beraber yaşıyormuş.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu