Hikayelerim

Zamanda Yolculuk Yaptım!

Şimdi size birkaç sene önce başımdan geçen bir olayı anlatmak istiyorum. Biraz sonra dinleyeceklerinize eminim inanmayacaksınız. Ama bizzat başımdan geçenleri anlatacağım.

Benim Kamil adında bir arkadaşım var efendim. Bu Kamil, hayatımda gördüğüm en saf, en komik insandır. Benim 20 yıllık arkadaşım olur kendisi. Aslen Trakyalı’dır. Zaten çocukluğumuz da Keşan’da geçti. Liseye kadar Keşan’da okuduktan sonra, biz İstanbul’a yerleştik. Kamil’ler de bizden 1 sene sonra İstanbul’a geldiler. Başımın belası olan bu adamdan kurtulamadım anlayacağınız 🙂

Bendeniz ise; kafayı bilimle bozmuş, asosyal, içine kapanık, nam-ı değer Tımbıllı İsmail. İşin tuhaf yanı, Tımbıllı ne demek, neden bu ismi taktılar hiç bilmiyorum. İnternetten baktığımda, alıngan demekmiş. Ama aslında çok da alıngan değilim. İlla dalga geçecekler ya, takılıyorlar işte.

Küçüklüğümden beri zamanda yolculuk olayına kafamı takmıştım. Hatırlarsınız, Back To The Future ( Geleceğe Dönüş ) 1-2-3 filmlerini. İşin daha ilginci, rahmetli babam da benim gibiydi. Hayatını bu işe adamıştı. Okumadığı kaynak, yapmadığı çalışma kalmamıştı. Ama ömrü yetmedi. Benim de meraklı olduğumu bildiği için, ölüm döşeğindeyken bana şunu demişti: ” Ben bu bokun peşinden 40 yıl gittim. Hiçbir şey olmadı. Sen okulunu oku, adam gibi bir işe gir ” Bunu söyledikten birkaç dakika sonra da kaybetmiştik. Nur içinde yatsın. Ama ben babamın kaldığı yerden devam etmek istiyordum. N’olursa olsun bunu başaracaktım.

Bu arada babamın ölümü hepimiz için sürpriz oldu. Sapasağlam bir adamdı. Bir gün evden çıktı. Kaldırımda yürürken, arkadan gelen bir aracın altında kaldı. Ağır yaralı olarak hastaneye kaldırıldı ama kurtaramadık 🙁

Neyse, sözü çok uzatmadan yaşadığım mucizeyi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Bir sabah her zamanki gibi uyandım. Klasik işler işte, yüzümü yıkadım, kahvaltımı yaptım, giyindim ve üniversiteye doğru yola çıktım. Otobüse bindim. İstanbul trafiğini bilirsiniz. Otobüs zaten tıklım tıklım. Arkamdaki dayının yakın teması, önümdeki amcanın ter kokusu, yanımdaki kızın sıktığı 5 TL’lik DP parfüm kokusu falan. Bi an kendinizi hayal edin. İnsanın tüm yaşam hevesi kaçıyor. Hele bir de bu yolculuk uzadıkça uzayınca, üniversiteye vardığımda, Mart ayından yeni çıkmış dişi kedi gibi oluyorum.

Sizi detaylarla boğmak istemem. Üniversite kapısından içeri girdiğimde, ayağıma bir reklam broşürü dolandı. 3 boyutlu gezici bir salondan bahsediyordu. Hani şu Hugo’nun trenine biniyorsun, insanlar ağzını burnunu yamultuyor ya. Onu görünce, birden babamın zamanında söylediği bir şey geldi aklıma. Bana demişti ki: Düz bir yolda gidersen, tek boyutlu bir yolculuk yaparsın. Düz bir yolda ilerlerken sağa ve sola dönersen 2 boyutlu bir yolculuk, kıvrımlı bir dağ yolunda yukarı ya da aşağı gidersen 3 boyutlu bir yolculuk yapmış olursun. Eğer 4 boyutlu bir yolculuk yapabilirsek; o zaman, zamanda yolculuk da mümkün olabilir. ”

Birden kafamda ışıklar çaktı. Hemen girdiğim gibi çıktım ve eve gittim. Çalışma odama geçtim. Burada 4 boyutlu yolculuk hakkında düşünmeye ve bir yandan bilim adamlarının bu konudaki görüşlerini okumaya başladım. Aslında babamın çalışmalarını bulsam süper olurdu. Çünkü o oldukça fazla yol katetmişti.

Babamın çalışma odasına, o öldükten sonra hiç girmemiştik. Gerçi hayattayken de bizi sokmazdı pek. Ama bugün girmek istedim ve girdim. Bir sürü kitap, ıvır, zıvır vardı. Saatlerce odayı araştırdım. Yoruldum ve koltuğa oturdum. O esnada gözüm, Galileo’nun yazdığı ” İki Büyük Dünya Sistemi Hakkında Diyalog ” kitabına ilişti. Babamın en sevdiği bilim adamı-yazarlardan biriydi. Kalktım ve kitabı elime aldım. O an bir ses duydum ve irkildim. Benim duvar diye bildiğim, ama meğerse babamın gizli odasının kapısı açıldı.

Hadi oradan be çok klasik ” dediğinizi duyar gibiyim. Ama bana söyleyin, hanginizin aklına gelir babanızın böyle bir gizli odasının olma ihtimali?

İçeri girdiğimde asıl şoku yaşadım. Çünkü bu oda garaja bağlanıyordu ve içeride bir araba vardı. Araba deyip geçmeyelim. Çünkü bu resmen bir kısrak. Adam bizden saklamış. Yıllarca 78 model Renault marka arabaya bindik. O an ” Ulan baba bana yapılır mı bu ” dedim. Neyse efendim. Ben arabayı incelemeye başladım. Ama bildiğimiz sıradan arabalar gibi değildi. O an aklıma ” Geleceğe Dönüş filmleri ” geldi. İçimden ” Yok artık canım, o kadar da değildir ” dedim. Ama gerçekten de o kadarmış. Çünkü arabada soba borusu gibi egzoz vardı. Benzin deposu yoktu. Lastikleri desen, inanılmaz kalındı. Hani bu arabayı resmetseydim, o zaman söylediklerimi anlardınız.

Ben arabayı bıraktım ve dosyaları incelemeye başladım. Babamın aldığı notları okudukça, kalbim çarpıyordu. Babam; 4 boyutlu bir yolculuk yapmak için, ışık hızının %99.9’una ulaşmak gerektiğini ve böylece zamanda yolculuk yapılabileceğini yazmıştı. Fakat bu yolculuk için, yaklaşık 6 yıllık bir yakıt gerekiyordu. Bu yüzden oluşturduğu aracın bagaj kısmını tamamen bir depo yapmıştı. Ayrıca zamanda yolculuk esnasında oluşan yüksek basınca karşı dayanması için, Çin’lilerin birkaç yıl önce Grafen kullanarak icat ettiği bir maddeyi kullanmış. Bu madde hem kolay şekil alabiliyor, hem kendi ağırlığının 40 bin katını taşıyor ve dolayısıyla yüksek basınca karşı dayanabiliyor hem de ısı ve sıcaklığa karşı oldukça yüksek koruma sağlıyor. Aracın camlarını da, Lawrance Berkeley Ulusal Laboratuarı ve California Institute of Technology işbirliği ile yapılan metalik cam malzemesinden oluşturmuş. Bu camlar da, Palladyum maddesinin dayanıklığı ile camın esnekliğini birleştirerek, yüksek basınçta kırılmak yerine büzülmesini sağlıyor. Babam aracı hem Kriyojenik ( düşük sıcaklık ) testlerden hem de yüksek sıcaklık testlerinden geçirmişti.

Görünürde her şey kusursuz gibiydi. Ama asıl sorun, bu aracı ışık hızının %99.9’una kadar çıkarmaktı. Zaten babam da burada takılmış ve maalesef tamamlayamamıştı. Ben de bunun üzerine araştırmalar yapmaya karar verdim.

Farkındayım çok fazla bilimsel terim kullandım. Aslında belki de gerek yoktu.

Ben de yaklaşık 1 yıl geçirdim bu düşüncelerle. Sonunda Einstein’ın Genel Görelilik Kuramı’nı da babamın yazdıklarını da birleştirerek, aracı çalıştırmak için ihtiyacım olan şeyi buldum. Bunu söylemeyeceğim, biraz merak edin 🙂

Her şeyi ayarladıktan sonra, artık yolculuğa çıkmanın, ya da en azından denemenin zamanı gelmişti. Bu işin ucunda ölüm de vardı. İşler beklediğim gibi gitmezse, muhtemelen hayatımı kaybedecektim. Bu yüzden bu fikrimi biriyle paylaşmam lazımdı. Ortadan kaybolduğumda, annemin yıllarca beni aramasını istemiyordum. Aklıma ilk gelen de Kamil oldu. Ama bir sorun var, ben bu durumu Kamil’e nasıl anlatacaktım?

Kamil’i eve çağırdım ve ona bir şey söyleyeceğimi, ama heyecan yapmamasını istedim.

Aga Ülya’yı mı çağırdın be ya ” dedi.

Hülya dediği de, bizimkinin 10 yıllık platonik aşkı. Kızın yanında ne yapacağını şaşırır, şekilden şekile girer ama bir türlü açılamaz.

Ben: Hayır oğlum başka bir şey söyleyeceğim sana.
Kamil: Abe kaşım gözüm döndü bea, Ülya deelse neye eyecanlanacam ben ağzını yidiğim
B: Hani babamın bir projesi vardı ya, sana anlatmıştım önceden. Zaman makinesi ile ilgili olan.
K: Hee
B: İşte babam zaman makinesini bitirmiş. Ama neyle çalıştıracağını bulamadan vefat etti. Onun fikrini ben tamamladım ve çalıştıracak yakıtı buldum.
K: Hee
B: Olum zaman makinesi diyorum. Çalıştıracağım diyorum. Zamanda yolculuk yapacağım diyorum.
K: bıyyy. Ismayıl sen ne dion bea. Ülya’yı aşık edecen mi bana?
B: Olum ne Hülya’sı. Delirtme adamı. Zamanda yolculuk yapacağım. Bi anlattırmadın anasını satayım.
K: Aga Efes sponsorlugunda göbek yapmışım. Ülya beni beğenmiyo. Sen diyonki zaman makinesi. Sokayım böyle makineye bea.

Ben sinirden kafayı yemek üzereyim bu arada. Bu saftiriğe anlatacağım ama bir türlü anlatamıyorum.

K: Sen de epten yaptın kendini üç yaşında kızan gibi. Dellendin eyice. Ben bi çüğdürüp geleyim.

Dedim ulan seni çağıran İsmail’in…. Neyse bekledim bu gelsin diye tuvalletten. Bir yandan içim içimi yiyor. Bir an önce denemek istiyorum. Bir yandan da bu kaz kafalıya bunu nasıl anlatacağım onu düşünüyorum. Anlamaz ki. Adamın ciddi hiçbir işi yok.

K: Aga sen şimdi geçmişe mi gidicin?
B: Evet Kamil.
K: Bomba Nazım’la Sivil Cemil’i de götüü oraa, bırak gee. Kurtulalım bu kızanlardan. Başıma bela oldulaa bea. Zaten bu Ülya’nın ev kerane gibi. Ne zaman arüüm meşgul çalüü. Kafayı yidim eyice.

Ben artık sinirden gülmeye başladım. Dedim;

B: Kamil ne anlatıyorsun olum sen. Çok önemli bir şey diyeceğim sana. Beni kesme. İyice dinle.
K: Aade be anlat
B: Zaman makinesini çalıştırmanın bir yolunu buldum. Bugün ilk kez deneyeceğim. Eğer başarılı olursam, 1 yıl öncesine, yani babamın kaza yaptığı güne gideceğim ve o kazayı engellemeye çalışacağım. Ama başka bir zamana da gidebilirim. Belki hiç bir yere gitmeyip, geri dönebilirim. Belki de bu deney esnasında ölebilirim.

Kamil tam ağzını açacaktı tekrar susturdum ve devam ettim.

B: Eğer birkaç saate dönmezsem, anneme durumu anlat ve öldüğümü söyle. Zor biliyorum ama buna mecburum. En büyük hayalimi gerçekleştirirken, babamı tekrar geri döndürebilirim.
K: Aga ne düün sen bea. Etme üle şeyler. Ben anana ne derim.
B: Sen dediğimi yap Kamil. Hakkını helal et.

İkimizin de gözleri dolmuştu. Hava kararmak üzereydi. Ben hazırlıklarımı yaptım. Bizim eve 250-300 m mesafede oldukça düz bir alan vardı. Burada pek kimse yoktu. O yüzden deneme yapmak için uygun bir yerdi. Tüm hazırlıklarımı yapıp, son duamı ettim. Annemin ve babamın resimlerini karşıma koydum. Bunu başarmam lazımdı.

Tüm hesaplarımı, babamın kaza yapacağı anın birkaç saat öncesine göre yaptım. Yakıtı ve aracın hızını ona göre ayarlamalıydım. Eğer bunu başarabilirsem, o güne geri dönebilirdim. Motoru çalıştırdım ve gaz pedalına dokundum. Aracımda bir titreme oldu ve birkaç saniye sonra durdu. Daha önce böyle bir hayal kırıklığı yaşadığımı hatırlamıyorum. O kadar emek ve çaba, birkaç saniye içerisinde tükenmişti.

Araçtan indim ve aracı az ilerideki harabeye çekip, üzerini çalılarla kapattım. Eve doğru yürümeye başladım. Nerede hata yaptığımı, neden olmadığını düşünürken, evin önünde babamı gördüm. Kalbim çeneme vuracaktı sanki. Böyle bir heyecanı hiç yaşamamıştım. Bir an donup kaldım. Yanımdan geçen motorsikletin sesiyle irkildim ve hemen saklandım. Çünkü kendimle karşılaşabilirdim ve o an, belki de geleceğimizi tamamen değiştirebilirdim.

Birkaç metre ilerdeki bakkal Mehmet abinin yanına gittim ve bir gazete aldım. Amacım, hangi tarihte olduğumuzu öğrenmekti. Ve bingo, tam babamın kaza yaptığı tarihteydim. Tabi Mehmet Abi beni tanıdığı için ve aradan çok zaman geçmediği için, beni o zamanki ben sanıyordu. Saati sordum, 15:30 dedi. Babam tam 15:48’de kaza yapmıştı. Saatler arasında birkaç dakika değişkenlik de olduğunu düşünürsek, yaklaşık 10-15 dakikalık bir zamanım kalmıştı.

Direk babamın karşısına çıkmam çok tehlikeliydi. Çünkü o an geçmişteki benle karşılaşabilirdim. Ona görünmeden engellemem lazımdı. O an kendime çok kızdım. Her şeyi planlayan ben, kazayı nasıl önleyeceğimi hiç düşünmemiştim. En güzelinin, cep telefonuna bir mesaj yollamak olduğunu düşündüm. Yani aklıma o an tek çözümün bu olduğu geldi. Ama mesajı yollamak için, babamın evden uzaklaşmasını beklemem lazımdı. Ama o zaman da çok geç kalabilirdim. İçimden ” Tanrı’m sen yardım et ” diye geçirdim. Babam evden çıktı ve yürümeye başladı. Ben de tam o an mesajı yazıp gönderdim. Ama telefonuna bakmadı bile. Büyük bir gürültü koptu ve kaza gerçekleşti. Geçmişteki ben ve annem evden çıkıp o yöne doğru koştular. Annemin ve benim bağırma seslerimi duydum.

Babamı kurtaramamıştım. Gözlerimden yaşlar süzüldü. Bağırmak, isyan etmek geliyordu içimden. Olduğum yere yığıldım. Birkaç dakika sonra kalktım ve aracıma doğru gittim. Tekrar çalıştırdım ve zamanımıza geldim.

Eve girdim, direk odama çıktım. Aynaya baktım, gözlerim kan çanağı gibi olmuştu. Yatağa uzandım ve ağlamaya devam ettim. Sanki babamı yeniden kaybetmiştim. Yaklaşık 10 dakika sonra kapı açıldı ve içeri kim girdi dersiniz? Evet, babam. O yaşıyordu. Ona ilk kez kavuşuyormuşcasına koştum ve sarıldım. Kazadan nasıl kurtulduğunu sordum. ( Tabi biz bu arada neler olduğunu, benim geçmişe gittiğimi falan konuştuk )

Babam: Oğlum, o an kafam çok dalgındı. Mesajın sesini duydum ama bakmadım. Tam köşeyi dönerken durdum ve mesajı okudum. İşte o an 20 m önümde kaza oldu.
Ben: Peki annem ve ben niye bağırdık?
Babam: Benim de kazaya karıştığımı düşünmüşler. Çünkü araçların birbirine çarptıklarında çıkardıkları sesten korktum ve kendimi yere attım. Onlar da yani siz de ( Burada gülüyoruz ) beni yerde görünce, araçların bana çarptığını düşünmüş.

Kısacası; hayal ettiğim bir şeyi başarmanın ve babama kavuşmanın mutluluğu paha biçilemez.

Hayallerinizden asla vazgeçmeyin. Bir gün siz de başarabilirsiniz.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu